Öğretmenlik yaptığı Adana’nın kurtuluş günlerinde şehir meydanına asılan bayraktan ilham alarak yazdığı Bayrak şiiri sebebiyle “bayrak şairi” olarak anılır. İstanbul’un Çatalca ilçesinin İnceğiz köyünde doğar. Babası Zîver Efendi Tokatlı, anası Fatma Hanım Tırnovalıdır. Yani Balkan muhaciridir. Bir aylıkken babası ölür. Arif Nihat akrabalarının himayesinde büyür. Bu yüzden şiirlerinde öksüzlüğün acısını derinden duymuş ve duyurmuştur. Orta tahsilini parasız yatılı olarak Bolu ve Kastamonu Liselerinde tamamladıktan sonra, İstanbul Yüksek Öğretmen Okulu’nun Edebiyat Bölümü’nden mezun olur. Çeşitli liselerde edebiyat öğretmenliği ve müdürlük yapar. 1950-54 döneminde Demokrat Parti’den Adana mebusu seçilir. Siyasete fazla tahammül edemez ve Ankara Gazi Lisesi öğretmeni iken emekliye ayrılır. Edebî şahsiyetinin en kuvvetli yönü şâirliği olmakla beraber, şiirleri kadar güzel ve kuvvetli nesirleri de vardır. İlk yazısını Millî Mücadele sırasında Kastamonu Lisesinde öğrenci iken yazar. Mahalli ve millî bir çok dergi ve gazetelerde yazıları yayınlanır. Edipliği kadar kişiliğiyle de ön plana çıkar; dönemin entelektüel ve gençlerini çevresinde toplar. Şiirlerinde hece, arûz ve serbest vezinleri aynı ustalıkla kullanır; nazmın her tür ve şekliyle eserler verir. Canlı, çekici ve heyecan verici bir üslûbu vardır. Güzel ve zarîf benzetmelerin yanı sıra, keskin zekâsının, şakacı mizâcının mahsûlü olan nükteleri, hicivleri, kelime oyunları üslûbunu tamamlayan önemli unsurlardır. “O bazen bir derviş, bazen bir düşünür, bazen bir destancı haykırışı ile görünür. Kimi zaman âşık, kimi zaman latifeler yapan bir olgun insan, kimi zaman hikmetler söyleyiveren bir çarıklı erkân-ı harp gibi konuşur. Tek bir okuyuşta bu bütünü kavramaya birikiminiz yetse de, o anki ruh haliniz elvermeyebilir. Bu yüzden o farklı zamanlarda ve döne döne okunarak tadına ve derinliğine varılacak bir şairdir. Arif Nihat Asya’nın şiiri bazen yüksekten düşen bir çağlayan, bazen mırıl mırıl akan bir dere, bazen coşkun bir nehir gibidir. Hangi halinde olursa olsun bu ses millîdir; insanı sarsacak kadar yerlidir. Sanki Dünyaya kapanmış bir Anadolu saksısında boy vermiş bir güldür. Edebiyatımızın Batıya yönelmesinden sonra yetişen her sanatçımızda bir Avrupa esintisi, rengi vardır. Şiirinin malzemesi, duyuşları en millî olanlarında bile, bir hayal yahut eda ile yabancı bir şairi çağrıştırdığına dair tartışmaları biliriz. Arif Nihat Asya için kimse bunu söylemedi, söyleyemeyecektir. Çünkü, şiir onda bütün unsur ve çağrışımlarıyla, hayalleri, heyecanları, söyleyiş biçimi ve benzetmeleriyle yerlidir.” (Nevzat Kösoğlu) “Yahya Kemal gibi; fakat, ondan çok farklı olarak her şeyi süsleyen, güzelleştiren ve yücelten eski zevkin, serbest vezinde yazdığı şiirlerde bile yeni ve orijinal takipçisi idi.” (Mehmet Kaplan)