Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

Bayır - Bucak Türkmenlerini Ne Kadar Tanıyoruz?

Öncelikle Ali Bademci Kimdir?

Efendim, bugün Suriye Bayır Bucak’ın kuzeyinde ve Türkiye’de kalan Bayır’ın Şeyhköyü’nde doğdum ve 66 yaşındayım. İlkokulu köyümde, liseyi Antakya’da, üniversiteyi ekonomi dalında Adana’da bitirdim. Ayrıca iki yıllık gazetecilik Enstitüsü ve daha sonra Tarih, Sosyoloji ve İlâhiyat bilimlerinde yüksek lisans yaptım. 1969’dan beri yazarım; Adana’ya yerleştim ve doğduğum yerde de babadan kalma bir evim vardır. Ailede tanınmış kişi yoktur, babam ve dedem çobandı, keçi çobanı, çocukluğumda ben de çobanlık yaptım. Kaval sesini çok severim, dayım bu işin pek büyük uzmanıydı. Atalarımız Bayır’ın muharip unsurlarındandır; köyün kabileleri Yesi’nin 12 km. kuzeyinde ve Sibirya demiryolunun altında Sawran’dan gelmişlerdir. Sanıyorum Emir Timur devrinde. Timur’un Türkmen kırımında da bugün İdlip’te bulunan Savran’dan Şeyhköy’e göçmüşlerdir. Köyün kurucusu Şeyh Abdurrahman Savranî’dir. Oğlu Ahmed Kuseyri Şeyhköy’de doğmuştur, onun için buradan Halep Ovası’na kadar onun adı verilmiştir. Aile Yesevizade’dir, Halveti tarikatına mensupturlar ama köyde bizim tespit edebildiğimiz Halveti yoktur. Türkmen ve aşiret ağırlıklıdır, Arap lisanını bilen olmaz; din tedrisi için Şam medreselerine giderler. Bizim çocukluğumuzda da böyleydi.

Şahsen ne tarihçi ne de ilim adamıyım. Araştırmacı lâfını da hiç sevmem sadece gazeteciyim.

Son zamanlarda çıkan kitabınız “Suriye’de Türkmenler ve Bayır – Bucak” isimli kitabınız ilgili çevrede dikkatle takip edildi. Öncelikle sormak istediğim sizi böyle bir çalışmaya yönlendiren etkenin ne olduğu ile ilgili olacak. Bu çalışmayı yapmakta asıl arzunuz neydi?

Efendim benim kitabım 2014 Ekim sezonunda çıktı. 2009 Yaz’ında başladım. Cengiz Orhunlu ve Mustafa Kafalı hocalarımın yolundan gittim. Çünkü bu konuda onların iki makalesinden başka yazılı bir şey yoktu. Türkiye’de bulunan Bayır-Bucaklılar pek tembeldir; şahsen yıllarca onlardan bekledim, sonra kendim yapmak zorunda kaldım. Kafalı’nın gezdiği bütün yerleşim merkezlerini tek tek gördüm, kültür ve sosyoloji aradım, buldum da! Şöyle biraz daha ilâve edilecek kısım var. “Bayır-Bucak’da Yesevik” gibi. Fakat zaman olmamıştı, şimdi incelediğim “Osmanlı Kadı Sicilleri” bu gerçeği su yüzüne çıkardı. Her iki hocam da tarihçi olduğu için sanıyorum bu hususu görmemişler. Aynı şekilde Suriye Türkmen hattının Lazkiye-Musul değil, Antakya Golan arası Asi Havzası olduğunu tespit ettim. İnşaallah yeni kitaplarda bu görüşleri ilk kaynaklara dayanarak ortaya koyacağız. Elbette ilk arzum kendi toprağımı tanımaktı. Biliyor musunuz buranın hoyratları beni hep ağlatmıştır. İşte kültür, en büyük soyaçekim değil midir? Benim doğduğum torakların üç tarafındaki köylerde Arapça konuşulur, fakat bizimkiler güzel Türkçe’yi konuşurlar. Mesela derler ki, “Akşamınız kutlu olsun”!

Gündemde sürekli olarak yerini korumakla birlikte coğrafi olarak stratejik bir konumda bulunan Türkmenler tarihe mal olan bir serüvende varlıklarını sürdürüyor, Türkmenler’in sizce bahsi geçen bin yılda sürekli olarak muhafaza ettiği bölgesel misyonu var mıdır?

Yayladağı’nın güneyi ve kıyı şeridi Bucak veya Basit; bizim güneyimiz ise hafif dağlık olduğundan “Yokuş” anlamında Bayır’dır. Bayır, Basit nahiyesine bağlı olduğundan buraya “Nahiye anlamında “Bucak” derler. Esasen bu Yayladağı’ndan çıkan ve güneye giden Kureyş veya Boklu Dere Bayır ile Bucağı tam ortadan böler. Yayladağ bize 28,Antakya 19, Bayır’ın kuzey doğusu Altınözü (Kuseyr) 10 kilo metredir. Bayır’ın en doğu ucunda Asi Nehri İdlip ile hudut yapar. Burada 45-50 bin nüfuslu Cisrişuğur adlı bir Türkmen şehri vardır. Cisir “Köprü”, Şuğur “Uç” demektir. Orhun lisanında Şuğur “Uğur” anlamına geliyor. Dolayısıyla Bayır Bucak’ın Halep-Hama-Hums kapısı Suriye’nin şahdamarıdır! Cisirliller Arapça konuşur ki bu Arap olmaktan ziyade soylu ve muharip olmaya delâlet eder. Denize doğru Bucak ovası ise “Yörükân” diye adlandırılır ki bunlar koyun keci besleyerek muharip “Uc”a iaşe sağlarlar. Koyun ve keçinin gübresinden, kılı ve yününe, etinden sütüne kadar ihtiyaç karşılar. Kısmen dağlık yerler hep keçi besler. Deniz, dağ ve yolların kesiştiği bölge elbette stratejiktir. Yayladağı Bucak üzerinden Lazkiye’ye yarım saat bilemedin bir saat mesafededir. Lazkiye’nin kuzey mahalleri de Türkmendir; fakat sahil şeridinin uzunluğunu bilmiyorum. Suriye için bu kadar stratejik olan bir bölgenin Türkiye için önemini siz hesap edin.
İşte bu yüzden Baas iktidarları sahilden Türkmenler’i mal ve mülkten ayırarak balıkçılık ile geçinen insanlar haline getirdiler. Hemen hemen Türkmen’in elinde mal kalmadı ve turistik bölge diye devletleştirilmiştir. Yayladağı’na gölge yapan büyük dağ Cebel-i Akra veya Evliya Çelebi’ye göre Keldağ, Yavuz Selim’e göre “Tütündağı”dır. Suriye’ya bakan yüzünden Yayladağı’nın bir kaç katı nüfusa sahip çoğu Ermeni olan, sayfiye şehri Kesep bulunur. Buranın da gerçek adı Kasap’dır ve evveliyatı Türkmen’dir.

Bölgede yaşayan Türkmenleri aslında tam anlamıyla tanımıyoruz, mesela Bayır ve Bucak isimlendirmeleri bile kendi içinde tartışmaya açık ve muğlak bir boyutta. Siz Bayır ve Bucak’ı nasıl tanımlarsınız?

Maalesef söylediğiniz çok doğru. Biz Suriye’yi tam vatanımız saydığımız ve Lozan’da da herhangi bir mesele işaret edilmediği için onları unuttuk. Uzun süre ve hâlâ Irak Türkmenleri’ni konuşuruz; fakat bu dâvâyı kaybettik. Halbûki Musul ve Kerkük için Lozan’da bağlayıcı hüküm var; buralar Irak Merkezi Hükümeti’nin siyasi sınırlarının dışına çıkarılamaz ve Türkiye garantör ülkedir. Hâlbuki şimdiki durumda Kerkük Kürtler’in, Musul Arap Milliyetçilerinin fiili işgali altındadır. Biz Suriyeliyiz; 2011’den evvel bu ülkede Kürt denildiği zaman akla Kamışlı gelirdi, şimdi Kobani çıktı ve Kürtler Carablus’a dayandılar. Maalesef dünya çok hızlı dönüyor süratine yetişemiyoruz! Kitabımızda Halep köylerine bakın hemen hemen tamamı Türkmen, İdlip ve Hama’ya gidin durum aynı. Biz nesillere bunları aktaramadık, kimseye öğretemedik! Çünkü Türkiye hep küçülme üzerine bina edilmişti. Mustafa Kemal’in Hatay’ı Türk toprağı yapmasından sonra Kerkük’de ve Musul petrollerinde haklarımızı kaybettik ve daime küçüldük. İşte esas mesele budur! Türkistan rüyası görenler bile burnunun dibini görmedi. Milliyetçilik rant kaynağı oldu ve âlim yetişmez hale geldi! Üniversiteler kopyala- yapıştırcı oldu! Hadi şimdi can güvenliği yok, evvelce neden Suriye’de kimse çalışmadı? Neden politika üretilemedi de şimdi şu “Nusayri” işine takılıp kaldık? Suriye’deki savaş “Mezhep” savaşı mıdır? Bir düşünün; Türkiye’de Suriye’ye yakın “Nusayri” yaşamaktadır. Bunların gözü dışarıda değildir. Daha akıllı olamaz mıydık? Mustafa Kemal, Hatay Sünniler’i Suriye’yi isterken onlar “Türkiye” dediler, hiç mi hatırları yoktu?

Devletler ve ideolojiler değişse de Türkmenler bu bölgede kendilerini bir şekilde muhafaza etmenin yolunu bulmuş gibi görünüyor, spesifik olarak Hafız Esad’tan günümüz Beşar Esad yönetimine bakarsak Türkmenlerin içinde bulunduğu siyasal, kültürel ve sosyolojik durumu nasıl ele alırsınız?

İnanın bu ideoloji dediğiniz şeyler boş şeyler! Suriye Türkmenleri Sünnî-Hanefîdir; Sünnî Araplar ve Kürtler işe Şafii’dir. Bir kere fıkhen bir Hanefi veya Şiî-Alevî’nin Selefî olması mümkün değildir; Şafiîler biraz açıktır! Bu sebeple onlar Safeviler’de olduğu gibi kolayca Şiî ve Araplar’da olduğu gibi rahatlıkla Selefiyye’ye yatabilirler. İşte Suriye ve Irak Şafiîleri düne kadar Vahabiyiz derken şimdi Selefiyye diyorlar; DEAŞ da bundan nemalanıyor. Baas devrinde Suriye’de bir tane Nusayri olmuş Türkmen bulamazsınız. Arapça konuşanlar bile Sünnî-Hanefi’dir. Türkmen ile Arab’ı ayırt eden en önemli ölçü budur. Halep’de Arapça konuşan Türkmenler’e Hüsnü Mahalli bile “Türk Arabı” demektedir. Türkmen inancında sosyolojik bozukluk yoktur, İran gibi kendilerini devletin asli unsuru sayarlar. Esad ailesi onlara “Medeni insanlar” der. Hafız Esad’ın karısı Enise’nin bizim Terken Hatun’dan farkı yoktur ve Türkmenleri de çok sever. Yıllarca Suriye ordusu onun kontrolünde kalmıştır. Aslında Mahlutiliği de,  Nusayriliği de inandırıcı değildir. Lazkiye’de doğmuştur ama kendisinin Bayırlı, eski bir Suriye milliyetine mensup olduğu iddiaları vardır. Şunu söylemek isteriz ki Suriye kültürü katıksız Türkmen kültürüdür.

Hocam son olarak şunu sormak istiyorum, Türkmenler –velev ki hiçbir sebep bulamasak bile- bizim tarihi, kültürel ve dini bağlarımızdan dolayı savunmamız gereken akrabalarımız durumundalar. Peki bu tarihsel bağların dışında sizce Türkmenler Türkiye için neden önemlidir?

Bakınız, yaşayan Türk âlimi Mustafa Kafalı Türk tarihinde Türkmenli yani Oğuzlu asırlar, diğer deyimle bunların hâkimiyet asırları saadet devridir demektedir. Bu hususa çok dikkat edin ve sosyal analizi iyi yapın. Bugün Türkmen dünyası parça bölük olduğu için Türk dünyası da inkırazdadır. Türkmen hep ilerleme peşindedir hiç gerilemez. Rüyasında bile bir adım ilerleme peşindedir, geri adam atmaz. Yazıtlar’ın yaramaz çocuğu Oğuzlar Türklüğü ihya ettiği gibi onu aşmıştır.

İşte Türk hâkimiyet İdeologyası bu değil midir? Bir aşiretten imparatorluk çıkarmak bu değil midir? Dikilitaşlar’da sanırsınız ki Oğuz deyimi ile başka bir millet ifade ediliyor! Halbuki bunlar iki asır sonrasının Müslüman Türkleri’dir. Yarınki tarih Türklüğün istikbalini yine Türkmen’e rücu ettirmiştir. Bırakın Osmanlı’yı sadece Karakoyunlu Yusuf’a bakın! Sosyal tarihimizin daha birçok tetkikata ihtiyacı vardır. İnanç dünyamız bilhassa çok önemlidir. Görevini yapmayan İlahiyatçıların nasıl can vereceğini şahsen düşünemiyorum! İşte meselelerimizin özü budur! Şimdi bizler gibi düşünenler aranıyor da “Bayır Bucak”ı başka çalışan yok diyorlar. Benin iki kitabımı bekleyin ve aykırıkları görün: “İran’da Türkler’in 1000 Yılı” ve “Şamanizm Alevîlik Şiîliğin Türkmen Yüzü.” Ve Mustafa Kemal’i iyi tahlil edin; lâkin Osmanlı’dan ayırarak değil birleştirerek!

Son soruma bir soru daha sormama müsaade edin, Türkmenlere Türkiye adına bir mesaj iletmek isteseniz bu ne olurdu?

Türkmenlik Türklüğün hayat tarzıdır, inanç ve düşüncelerinin tezahürüdür. Türk İdeologya örgüsü ve bölünmez bir bütündür. Çıplak değil inanç yüklüdür, bunu da en iyi Kınıklı Selçukîler ve Kayı Osmanlılar temsil etmişlerdir. Ekler ve kökler kendisi de bir Oğuz olan Türk Batınıliği, Türk Müslümanlığı öncüsü Hace Ahmed Yesevi’dir. Çalışacağız ve bu dünyaya daha iyi intibak edeceğiz. Başka bir yol yok!

Hocam gerek gerçekleştirdiğinizi çalışmalar gerekse samimiyetle verdiğiniz cevaplar için çok teşekkür ederim.

Ben teşekkür ediyor ve milletime dua ediyorum. Ahh milletim canım benim! Kara bahtım, gönül acım, kır çiçeğim, çoban gülüm!



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat