Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

KONUSU GÜNÜMÜZDE GEÇEN BİR ROMAN: “KUVAYİ MİLLİYE’NİN HAZİNESİ”

Metin Savaş’ın romanlarını okumuş olanlar çok iyi bilir: Yaşadığı şehir Balıkesir’le özdeşleşmiş, adeta bu şehri, bütün kitaplarının gizli kahramanına dönüştürmüş usta bir yazardır. 2014 yılında Ötüken Neşriyat’tan yayımlanan son romanı “Kuvayi Milliye Hazinesi” de öyle. Kitabın ismine ve kapağındaki fotoğrafa bakarak, bu romanın tarihi bir roman olduğunu zannedebilirsiniz, ama değil. İki binli yıllarda geçen, çağımızın tüketim çılgınlığına, medyanın dejenerasyona çanak tutan tutumuna, gençliğin sıradanlaşan değerlerine göndermelerde bulunan, hem de bunu mizahi bir dil kullanarak, hiciv ile absürdü iç içe geçirerek yapan bir roman. Her şey 24 yaşındaki Ebesiz Doğan’ın muzip bir arkadaşı tarafından istihbaratçı olduğunun söylenmesi ve bu yalanın tüm Balıkesir’e yayılması ile başlar romanda. İletişim fakültesi mezunu olmasına rağmen, doğru dürüst bir işi olmayan, o yüzden muhasebeci babasına yardım ederek, haftada 150 lira harçlık alan biriyken Ebesiz Doğan, bütün şehre yayılan bu yalan haber yüzünden hayatı değişir. Önce gece yarısı gelen kasketli ve yaralı bir adamın ona teslim ettiği flaşbellek, ardından sürekli tuhaf bir kılıkla dolaşan Benli Bahri ile tanışması, elinden tokmağını bırakmayan Deli Gücük’ün, ana sınıfı öğretmeni Özlem’in, Mega Star yarışması birincisi Gamze Şirin’in, fakir bir üniversite öğrencisi olan Ütelek’in hayatına girmesi, kendi halinde yaşayan, sıradan bir gençken, Ebesiz Doğan’ı “seçilmiş” kişiye dönüştürür. İşte bundan sonra romanda olaylar zinciri birbirini takip eder.1 Ocak 1912 tarihinde başlayan ve temmuz sonlarına kadar devam eden kurgusal zamanda yaşanan olumlu ve olumsuz olaylar, Ebesiz Doğan’ın hayatını tamamen değiştirirken, aynı zamanda onun rüştünü ispat ederek olgunlaşmasına da bir vesile olacaktır. 496 sayfalık roman boyunca adından sıkça söz edilen ve peşine düşülen Kuvayi Milliye’nin hazinesinin ne olduğu veya ne olmadığı da aslında bir muammadır. Geçmişte böyle bir hazinenin var olduğu ve Balıkesir’in bir yerlerinde saklı olduğu söylense de ve Ebesiz Doğan, onu aramayı roman boyunca sürdürse de zaman zaman bu hazinenin bir ruh, bir bilinç olduğu fikri de fısıldanır okura: “Ve anlıyorum ki, hazinenin maddi değerinden ziyade manevi değeri mukaddestir. O hazine çok şeyler ifade ediyor. O hazine bir ruhtur.”(s.483) Bu yüzden romanda hazineyi aramanın bulmaktan daha önemli olduğu vurgulanmakta: “ Senin görevin saklı hazineyi aramaktır. Hazineyi bulursun yahut bulamazsın. Keza senin görevin saklı hazineyi bulmanın ötesinde aramaktır. Bir mefkûre peşinde koşmak. Anladın mı?”(s.108) Bu ruhun varlığından yola çıkarak geçmişte kalan Kuvayi Milliye Teşkilatı’na da göndermeler yapılır romanda. Aslında bu teşkilatın bugün de şekil değiştirerek varlığını sürdürdüğü fikri zaman zaman farklı kahramanlar tarafından hatırlatılır: “Kuvayi Milliye salt bize özgü değildir. Kuvayi Milliye sadece şehrimizin yahut sadece milletimizin malı da değildir. Kuvayi Milliye, evrensel bir ruhtur.”(s.411) Yine de bu tarihi alıntılara rağmen, kitap için tarihi bir roman diyemeyiz. Çünkü bütün bu tarihi içerikli malzemeler, daha ziyade çağımızdaki dejenerasyonun altını çizmek adına bir vasıta olmak üzere kullanılmıştır. Nedir çağımızı yozlaştıran bu değer(sizlik)ler? Özellikle gençliği eline geçirmiş olan medyatik yozlaşmadan başlamalı. Zira bu yozlaşma, beraberinde başka pek çok dejenereliği de getiriyor. Tüketim çılgınlığı, incir çekirdeğini doldurmadığı halde gündemi meşgul eden meselelerle oyalanış, reklam ve markalaşmanın gücü, sahte kahramanlara duyulan ihtiyaç… Tüm bunların karakter olarak karşılıkları da yer alır romanın içinde. Medya patronu Deniz Bey’in odasına gelen tüm konuklarına sallama çay ikramı ile özellikle televizyon dünyasına yapılan eleştirel içerikli göndermeler, Gamze Şirin’in Mega Star şarkı yarışmasına katılarak edindiği şöhretle bir markaya dönüşmesi, Gamze Şirin’i kötü yola düşmekten kurtaran Deli Gücük’ün elindeki tokmağın “Tokmaklı Gençlik Hareketi”ni başlatması ve gençliği peşinden sürüklemesi, Ebesiz Doğan’ın Çin malı elektrikli bir cezvede ısıttığı su ile bir böceği haşladığını itiraf etmesi üzerine, olayın saptırılarak gençlerin Çin mallarını boykot etmeye kadar vardırması gibi ülke gündemini kısa süreliğine meşgul ederek zaman kaybına ve bilinç tutulmasına vesile olan ve gerçek hayatta karşılığı da olan bu simgesel pek çok absürt şey romanın içine yerleştirilmiştir. Ama oldukça kalabalık bir kadroya sahip olduğundan belki, romandaki karakterlerden Refih Bey, kurgunun içinde romanın ana damarına yeterince güçlü bağlanamamış sanki. Romanda tüketim çılgınlığının bir karşılığı olarak yer alan Ebesiz Doğan’ın elli yaşındaki bu memur emeklisi kuzeni, ancak ikincil karakterlerden Özlem vasıtası ile romanın içinde tutunabilmiştir. “Kuvai Milliye’nin Hazinesi” romanında kurgu ve gerçek, absürdün imkânları kullanarak ustaca iç içe geçirilmiştir. Romanın aslında bir kurgusal oyun olduğunun zaman zaman altının çizilmesi, yazar Metin Savaş’ın da kendini bir yan karaktere dönüştürülerek kurgunun içine yerleştirmesi ile romanda adeta oyunun içinde bir oyun kurulmuş, böylece postmodernizmin sağladığı özgürlükten de faydalanılmıştır. Özellikle roman kahramanlarının geçmişleri hakkında okurun bilgilendirildiği bölümlerde, hikâyenin içinden yeni bir hikâye oluşturulması, daha ziyade anlatının ağır bastığı bir masal atmosferinin yaratılması da roman dilini zenginleştirmesi açısından yerinde bir tercih olmuş. Günümüzdeki pek çok yazar gibi her şeye hâkim anlatıdan uzak duran Metin Savaş, anlatılanı kahramanların gözüyle sınırlarken, dildeki monotonluğu kırmak için üçüncü tekil anlatı ile birinci tekil anlatıyı da iç içe geçirmiş. Böylece kahraman, kalemi yazarın elinden okura hiç fark ettirmeden alarak, kendi kaderine sahip çıkıyor, müdahale ediyor sanki. Aslında acemi bir yazarın elinde bir risk kabul edilebilecek, romanın hem bir kurgu olduğunu hatırlatıp hem de gerçek karakterler kullanarak zihinleri bulandırabilecek böyle karmaşık bir anlatıyı Metin Savaş, öyle ustaca işlemiş ki, onun bu başarısı karşısında şapka çıkarmalı. Ve Keşke diyorum ardından; yazar, tarihi roman izlenimi uyandırmayacak daha farklı bir isim ve kapak tercih etseydi bu roman için. Kuvayi Milliye’nin hazinesinden yola çıkarak, yazarın evrensel bir değer kabul ettiği Kuvayi Milliye ruhunun, günümüz toplumlarında da milli iradeyi korumak adına hala sürmesi gerektiği fikrini savunan bu tezli romanda, Cumhuriyet ideolojisinden küreselleşmeye kadar pek çok siyasi konu da Ebesiz Doğan’nın ve diğer roman kahramanlarının düşüncelerinden okura aktarılmıştır. Romanda özellikle “postmodern imparatorluklar” diye adlandırılan günümüzün emperyalist zihniyete sahip ülkelerinin politikaları da eleştirilir. Özellikle medyayı kullanarak bir kültür yozlaşması başlatan bu güçlerin, gençleri hedef almasının boşuna olmadığı üzerinde durulur. Bir davası olmayan gençlerin bu kültür yozlaşmasının tuzağına nasıl kolayca düştüğünü absürt şekilde anlatırken yazar, gençlerin aslında yine farkına varmasalar bile son derece absürt olarak yaşadıklarının da altını çizmiştir. İşte bu yüzden “Benli Bahri’nin dediği gibi, gençlere ideal vaat ettiğimizde o gençler peşimizden gelecektir. Şunu bil ki, bir davanın hizmetkârlığına soyunmak için ille de gizli bir teşkilata girmek gerekmez. Hayatın içinde hepimize düşen görevler var.”(s.410) İşte bu roman, bize bu görevleri de hatırlatır. İşte bu yüzden dikkate alınmayı, önemsenmeyi, yıllar sonraya da kalmayı hak eden bir romandır “Kuvayi Milliye’nin Hazinesi” romanı.



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat