Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor
%50
Ötüken Kitap | Mehlika Yılmaz Gürbüz

Mehlika

Kampanya Stoğu 14 Adet
165,00 TL
- +
330,00 TL
%50
9789754379730
1755
Mehlika
Mehlika
165.00

Karşılıklı konuşmalar ve Ana Yurttaki susuzluk ve göç zorunluluğu dile getirilir, Millî hisler kamçılanırken Mehlika, Rüstem Bey'in ellerini sevgi ve şefkatle sıktı. Faruk Nafiz, Türk ülküsünü güzel destanlaştırmıştı. Seyirciler çıt çıkarmadan şiirli ve sihirli konuşmaları çarpan yüreklerinde, titreyen vicdanlarında duydular. Alkışlar sahnedikelereydi. Vali Kâzım Bey, Mustafa Kemal'in müfettiş olarak Samsun'a gönderilmesini sağlayan bir kurmay subaydı. Sanki Samsun'dan Gazi Paşa ile birlikte Sivas'a "Dağ Başını Duman Almış" marşını söyleyerek giden arkadaşlarının yanındaydı. Bu Manastırlı subay da Gazi ile aynı fikir ve ülkü birliğine inanıyordu. Şimdi o yıllardaki heyecen içindeydi. Onunla birlikte bütün İzmirliler gibi, Mehlika ve Rüstem Bey de Ankara'nın yolunu tutmuştu.

0 Mübadele deyince akla gelen Gülcemal Vapuru’nun Selanik’ten demir alıp Türkiye’ye doğru yola çıkmasıyla başlar “Mehlika” romanı. Gülcemal Vapuru, adeta mübadelenin simgesi gibidir. Nice umudu taşımıştır Selanik’ten İzmir’e, Mersin’e… Üstelik umut taşıdığı kadar, hüzün de taşımıştır, ölüm de; insanlar 500 yıllık vatanlarından ayrılmaktadır zira, kimi hastalanıp yolda ölmüş, gömülecek bir toprağa hasret, gözleri açık, öylece denize atılmış. Kapağında “Gülcemal” yazılı bir vapur resmi bulunan roman. İşte o vapur, Selanik’in en zengin ailelerinden birinin kızı Mehlika’yı ve yaşlı eşi Naim Bey’i de pek çok mübadil gibi İzmir’e taşır. Roman, vapurda yaşananları anlatmıyor. Gülcemal Vapuru, genç ve çok güzel Mehlika’yı; yaşlı, paragöz, fırsatçı kocasını Urla limanına bıraktıktan sonra başlar hikâye. Zaman zaman kahramanların, bazen de yazarın bakış açısı ile anlatılan bu hacimli romanın dili öyle akıcı ki, 574 sayfayı bir solukta okuyup, uzun bir süre etkisinden çıkamıyorsunuz. Romanın merkezinde, romana ismini veren Mehlika var. Bu genç hanım, mavi gözlü, sarışın, çok güzel. Selanikli çok zengin ve nüfuzlu bir ailenin tek çocuğu. Altı yaşındayken annesini, mübadeleden bir yıl önce de babasını kaybetmiş. Sevgi açlığı çekiyor. Çocukluk aşkı Halim Bey’i hırslı ve çıkarcı babası yüzünden kaybetmiştir. Üstelik bu baba, onu zenginliği için ortağı olan yaşlı Naim Bey’le evlendirir. Sadece kâğıt üzerinde kalan bu evliliği, İzmir’e gelir gelmez bitirir Mehlika. Yeni bir hayata başlayacağı yeni vatanında, temiz bir hayat arzular kendi için. Kocasının açgözlü, düzenbaz oyunlarına alet olmak istemez. Romanın sürükleyici bir atmosferi var. Ama romanı asıl önemli kılan, mübadele ve mübadiller üzerine pek çok gerçeği, bu sürükleyici kurgunun içinde vererek, okuyucuyu bir taraftan da tarihi gerçekler üzerine bilgilendirmesi. Üstelik 1937 doğumlu yazar Yılmaz Gürbüz’ün 1923’de Rumeli’den gelip Kayseri- İncesu’da iskan eden mübadil bir ailenin çocuğu oluşu, bu konu üzerine kaynaklara inmesini kolaylaştırmış olmalı. Ayrıca yazarın daha önce yayımlanmış, bu konuya değinen “Balkan Acısı” adında bir romanı da vardır. Mehlika romanı, mübadele üzerine pek çok siyasi gerçeği de öğretti bana: Lozan Antlaşması sonucu gerçekleşen mübadelenin sadece Yunanistan’daki Türkleri kapsadığını, diğer Balkan devletlerindeki Türkler için geçerli olmadığını mesela. Yine Anadolu’dan giden bir milyon iki yüz Rum mübadile karşın, Yunanistan’dan bunun yarısı kadar Türk mübadilin geldiğini öğreniyoruz. Beni asıl şaşırtan ise, daha önce hiç bilmediğim ve benim gibi eminim pek çok kişinin bilmediği şu gerçek: Rumeli’den gelen Türk mübadiller, terk ettikleri topraklarda bıraktıkları taşınamaz mallarının belgelerini yanlarında getirmeleri halinde, bu belgelerdeki evlere, fabrikalara,bağ ve bahçelere karşılık, yerleştirildikleri topraklarda da aynı denklikte mal mülk edinebilmişler. İşte sözün burasında, romanda belirtilen Mehlika’nın boşadığı kocası Naim Bey gibi açıkgöz mübadillerden bahsedelim: Bazı açıkgöz mübadiller, daha Yunanistan’da iken, gariban insanları kandırıp, onların evini, toprağını değerinin çok altında satın alarak, bu tapularla, mübadele sonrası Türkiye’de haksız pek çok mal mülk sahibi olmuşlar. İşte bu yüzden pek çok mübadil geldikleri topraklarda sefil, perişan kalırken, aç gözlü, düzenbaz Naim gibiler servetlerine servet katmışlardır. Mehlika ise Selanikli çok zengin bir ailenin tek çocuğu olduğundan, oradan getirdiği evraklar sayesinde, İzmir’den pek çok konak, bağ, fabrika almayı hak etmiştir. Böylece Selanik’teki zengin yaşamına İzmir’de de devam eder. Romanda Naim Bey, mübadele anlaşmasıyla, genç cumhuriyetin iyi niyetini kötüye kullanan, açgözlüleri temsil ederken; Mehlika’nın Selanik’ten getirdiği belgeler karşılığı İzmir’den yeni mal mülk alması sırasında tanıştığı ve bütün hukuki işlerimi yürütürken ona aşık olan, Dumlupınar gazisi emekli Yüzbaşı Rüstem Bey de romanda dürüst, becerikli, yeni Türkiye’de burjuvaziyi oluşturacak, Türk ekonomisini kalkındıracak olan kesimini temsil eder. Romandan öğrendiğim bir başka şey de; Rumeli’den gelen Türk mübadillerin canlarının istediği her hangi bir şehirde ikamet edemeyişleri. Türkiye Devleti’nin onlar için seçtiği yerde iskân zorunlulukları var. Ellerinde getirdikleri denklik belgelerine göre Türkiye’den sahip olacakları mal mülkü de yine devletin kendilerine ikamet etmeleri için seçtikleri şehirlerden alabiliyor. Eğer o şehri beğenmeyip, başka bir şehre gitmeyi tercih ederlerse, bu durumda, yanlarında getirdikleri belgeler karşılığında mal mülk edinemiyorlar. Nitekim Mehlika ve Naim Bey, İzmir’de ikamet ederken, Mehlika’nın saplantılı çocukluk aşkı Halim Bey’i devlet, Kayseri-İncesu’ya göndermiş, buradan toprak ve ev vermiştir ona. Atatürk’e girişilen İzmir suikastının perde arkası, Terakkiperver partisinin kuruluşu, İzmir Valisi Kazım Dirik’in teşebbüsleri, İzmir İktisat Kongresi gibi tarihi gerçeklerin de içinde yer aldığı roman, on yıllık bir süreyi kapsıyor.1923 yılında Gülcemal Vapuru’ndan inen mübadillerin İzmir’e ayak basmasıyla başlayan roman, 1933 yılının 29 Ekim günü Cumhuriyet’in onuncu yıl kutlamalarıyla sona eriyor. Bu süre zarfında Mehlika, insani sınavlardan geçmiş, mübadil bir genç kız olmaktan, genç cumhuriyetin idealist bir öğretmenine dönüşmüş, sonunda ülkenin ihtiyacı olan cesur, becerikli bir iş kadını olmuş, yazar tarafından ona, örnek Türk kadınının temsilciliği yüklenilmiştir. Yazarın insanlık halleri üzerine bazı tespitleri de romanın akıcı anlatımı kadar etkiledi beni. Özellikle bunlardan, saplantılı çocukluk aşkları üzerine, Memleket Hastanesi hekimlerinden Dr. Hasan Bey’in Rüstem Bey’e söyledikleri var ki romanda, siz sevgili okurlarla paylaşmadan edemeyeceğim: “Genç ve güzel kızların hep başına gelir. Güzellik tuzaktır onlar için… Tecrübesizlik, anne-baba ihmali ve ilgisizliği, aile içi geçimsizlik… Çocukları hiç ummadıkları bir anda hafif bir ilgi gösterene iter. Bir iki söze kapılıverirler. Çocukluk aşkı da böyle. Sevdim, sevildim sanırlar. Kendilerini en mutlu, en sevinçli gördükleri bir anda, aniden bir darbe yerler. Delice âşık olmak, aşkı öldürmek demek. Oysa aşk, karşılıklı olarak yüreğin bir başkası için çarpması demektir…”(s.505) Nasıl yerinde bir tespit Yılmaz Gürbüz’ün bu sözleri. Mehlika, bu saplantılı aşktan kurtulmayı ancak romanın sonlarına doğru başarıyor ve asıl mutluluğu da o zaman yakalıyor. Ama ömrü boyunca bu hastalıklı hal ile başa çıkamayıp da yaşamını muzdarip geçiren, bu yüzden bize bahşedilen hayat mücevherinin ışıltısını, yüreklerindeki o sönmeyen ateşle körelten öyle çok insan tanıdım ki sevgili okurlar, bu romanı özellikle onların okumasını isterdim. Funda Özsoy Erdoğan / 25.02.2014 - www.sanatalemi.net
0 Bir solukta okudum.
  • Açıklama
    • Karşılıklı konuşmalar ve Ana Yurttaki susuzluk ve göç zorunluluğu dile getirilir, Millî hisler kamçılanırken Mehlika, Rüstem Bey'in ellerini sevgi ve şefkatle sıktı. Faruk Nafiz, Türk ülküsünü güzel destanlaştırmıştı. Seyirciler çıt çıkarmadan şiirli ve sihirli konuşmaları çarpan yüreklerinde, titreyen vicdanlarında duydular. Alkışlar sahnedikelereydi. Vali Kâzım Bey, Mustafa Kemal'in müfettiş olarak Samsun'a gönderilmesini sağlayan bir kurmay subaydı. Sanki Samsun'dan Gazi Paşa ile birlikte Sivas'a "Dağ Başını Duman Almış" marşını söyleyerek giden arkadaşlarının yanındaydı. Bu Manastırlı subay da Gazi ile aynı fikir ve ülkü birliğine inanıyordu. Şimdi o yıllardaki heyecen içindeydi. Onunla birlikte bütün İzmirliler gibi, Mehlika ve Rüstem Bey de Ankara'nın yolunu tutmuştu.

      Stok Kodu
      :
      9789754379730
      Boyut
      :
      12x19,5
      Sayfa Sayısı
      :
      574
      Kapak Türü
      :
      Karton Kapak
      Kağıt Türü
      :
      60 gr. Enso Creamy
  • Yazarın Diğer Kitapları
  • Yorumlar
    • Yorum yaz
      . -
      0/5
      Mübadele deyince akla gelen Gülcemal Vapuru’nun Selanik’ten demir alıp Türkiye’ye doğru yola çıkmasıyla başlar “Mehlika” romanı. Gülcemal Vapuru, adeta mübadelenin simgesi gibidir. Nice umudu taşımıştır Selanik’ten İzmir’e, Mersin’e… Üstelik umut taşıdığı kadar, hüzün de taşımıştır, ölüm de; insanlar 500 yıllık vatanlarından ayrılmaktadır zira, kimi hastalanıp yolda ölmüş, gömülecek bir toprağa hasret, gözleri açık, öylece denize atılmış. Kapağında “Gülcemal” yazılı bir vapur resmi bulunan roman. İşte o vapur, Selanik’in en zengin ailelerinden birinin kızı Mehlika’yı ve yaşlı eşi Naim Bey’i de pek çok mübadil gibi İzmir’e taşır. Roman, vapurda yaşananları anlatmıyor. Gülcemal Vapuru, genç ve çok güzel Mehlika’yı; yaşlı, paragöz, fırsatçı kocasını Urla limanına bıraktıktan sonra başlar hikâye. Zaman zaman kahramanların, bazen de yazarın bakış açısı ile anlatılan bu hacimli romanın dili öyle akıcı ki, 574 sayfayı bir solukta okuyup, uzun bir süre etkisinden çıkamıyorsunuz. Romanın merkezinde, romana ismini veren Mehlika var. Bu genç hanım, mavi gözlü, sarışın, çok güzel. Selanikli çok zengin ve nüfuzlu bir ailenin tek çocuğu. Altı yaşındayken annesini, mübadeleden bir yıl önce de babasını kaybetmiş. Sevgi açlığı çekiyor. Çocukluk aşkı Halim Bey’i hırslı ve çıkarcı babası yüzünden kaybetmiştir. Üstelik bu baba, onu zenginliği için ortağı olan yaşlı Naim Bey’le evlendirir. Sadece kâğıt üzerinde kalan bu evliliği, İzmir’e gelir gelmez bitirir Mehlika. Yeni bir hayata başlayacağı yeni vatanında, temiz bir hayat arzular kendi için. Kocasının açgözlü, düzenbaz oyunlarına alet olmak istemez. Romanın sürükleyici bir atmosferi var. Ama romanı asıl önemli kılan, mübadele ve mübadiller üzerine pek çok gerçeği, bu sürükleyici kurgunun içinde vererek, okuyucuyu bir taraftan da tarihi gerçekler üzerine bilgilendirmesi. Üstelik 1937 doğumlu yazar Yılmaz Gürbüz’ün 1923’de Rumeli’den gelip Kayseri- İncesu’da iskan eden mübadil bir ailenin çocuğu oluşu, bu konu üzerine kaynaklara inmesini kolaylaştırmış olmalı. Ayrıca yazarın daha önce yayımlanmış, bu konuya değinen “Balkan Acısı” adında bir romanı da vardır. Mehlika romanı, mübadele üzerine pek çok siyasi gerçeği de öğretti bana: Lozan Antlaşması sonucu gerçekleşen mübadelenin sadece Yunanistan’daki Türkleri kapsadığını, diğer Balkan devletlerindeki Türkler için geçerli olmadığını mesela. Yine Anadolu’dan giden bir milyon iki yüz Rum mübadile karşın, Yunanistan’dan bunun yarısı kadar Türk mübadilin geldiğini öğreniyoruz. Beni asıl şaşırtan ise, daha önce hiç bilmediğim ve benim gibi eminim pek çok kişinin bilmediği şu gerçek: Rumeli’den gelen Türk mübadiller, terk ettikleri topraklarda bıraktıkları taşınamaz mallarının belgelerini yanlarında getirmeleri halinde, bu belgelerdeki evlere, fabrikalara,bağ ve bahçelere karşılık, yerleştirildikleri topraklarda da aynı denklikte mal mülk edinebilmişler. İşte sözün burasında, romanda belirtilen Mehlika’nın boşadığı kocası Naim Bey gibi açıkgöz mübadillerden bahsedelim: Bazı açıkgöz mübadiller, daha Yunanistan’da iken, gariban insanları kandırıp, onların evini, toprağını değerinin çok altında satın alarak, bu tapularla, mübadele sonrası Türkiye’de haksız pek çok mal mülk sahibi olmuşlar. İşte bu yüzden pek çok mübadil geldikleri topraklarda sefil, perişan kalırken, aç gözlü, düzenbaz Naim gibiler servetlerine servet katmışlardır. Mehlika ise Selanikli çok zengin bir ailenin tek çocuğu olduğundan, oradan getirdiği evraklar sayesinde, İzmir’den pek çok konak, bağ, fabrika almayı hak etmiştir. Böylece Selanik’teki zengin yaşamına İzmir’de de devam eder. Romanda Naim Bey, mübadele anlaşmasıyla, genç cumhuriyetin iyi niyetini kötüye kullanan, açgözlüleri temsil ederken; Mehlika’nın Selanik’ten getirdiği belgeler karşılığı İzmir’den yeni mal mülk alması sırasında tanıştığı ve bütün hukuki işlerimi yürütürken ona aşık olan, Dumlupınar gazisi emekli Yüzbaşı Rüstem Bey de romanda dürüst, becerikli, yeni Türkiye’de burjuvaziyi oluşturacak, Türk ekonomisini kalkındıracak olan kesimini temsil eder. Romandan öğrendiğim bir başka şey de; Rumeli’den gelen Türk mübadillerin canlarının istediği her hangi bir şehirde ikamet edemeyişleri. Türkiye Devleti’nin onlar için seçtiği yerde iskân zorunlulukları var. Ellerinde getirdikleri denklik belgelerine göre Türkiye’den sahip olacakları mal mülkü de yine devletin kendilerine ikamet etmeleri için seçtikleri şehirlerden alabiliyor. Eğer o şehri beğenmeyip, başka bir şehre gitmeyi tercih ederlerse, bu durumda, yanlarında getirdikleri belgeler karşılığında mal mülk edinemiyorlar. Nitekim Mehlika ve Naim Bey, İzmir’de ikamet ederken, Mehlika’nın saplantılı çocukluk aşkı Halim Bey’i devlet, Kayseri-İncesu’ya göndermiş, buradan toprak ve ev vermiştir ona. Atatürk’e girişilen İzmir suikastının perde arkası, Terakkiperver partisinin kuruluşu, İzmir Valisi Kazım Dirik’in teşebbüsleri, İzmir İktisat Kongresi gibi tarihi gerçeklerin de içinde yer aldığı roman, on yıllık bir süreyi kapsıyor.1923 yılında Gülcemal Vapuru’ndan inen mübadillerin İzmir’e ayak basmasıyla başlayan roman, 1933 yılının 29 Ekim günü Cumhuriyet’in onuncu yıl kutlamalarıyla sona eriyor. Bu süre zarfında Mehlika, insani sınavlardan geçmiş, mübadil bir genç kız olmaktan, genç cumhuriyetin idealist bir öğretmenine dönüşmüş, sonunda ülkenin ihtiyacı olan cesur, becerikli bir iş kadını olmuş, yazar tarafından ona, örnek Türk kadınının temsilciliği yüklenilmiştir. Yazarın insanlık halleri üzerine bazı tespitleri de romanın akıcı anlatımı kadar etkiledi beni. Özellikle bunlardan, saplantılı çocukluk aşkları üzerine, Memleket Hastanesi hekimlerinden Dr. Hasan Bey’in Rüstem Bey’e söyledikleri var ki romanda, siz sevgili okurlarla paylaşmadan edemeyeceğim: “Genç ve güzel kızların hep başına gelir. Güzellik tuzaktır onlar için… Tecrübesizlik, anne-baba ihmali ve ilgisizliği, aile içi geçimsizlik… Çocukları hiç ummadıkları bir anda hafif bir ilgi gösterene iter. Bir iki söze kapılıverirler. Çocukluk aşkı da böyle. Sevdim, sevildim sanırlar. Kendilerini en mutlu, en sevinçli gördükleri bir anda, aniden bir darbe yerler. Delice âşık olmak, aşkı öldürmek demek. Oysa aşk, karşılıklı olarak yüreğin bir başkası için çarpması demektir…”(s.505) Nasıl yerinde bir tespit Yılmaz Gürbüz’ün bu sözleri. Mehlika, bu saplantılı aşktan kurtulmayı ancak romanın sonlarına doğru başarıyor ve asıl mutluluğu da o zaman yakalıyor. Ama ömrü boyunca bu hastalıklı hal ile başa çıkamayıp da yaşamını muzdarip geçiren, bu yüzden bize bahşedilen hayat mücevherinin ışıltısını, yüreklerindeki o sönmeyen ateşle körelten öyle çok insan tanıdım ki sevgili okurlar, bu romanı özellikle onların okumasını isterdim. Funda Özsoy Erdoğan / 25.02.2014 - www.sanatalemi.net
      . -
      0/5
      Bir solukta okudum.
  • Bu kitabı alanlar bunları aldı
  • İlgili Kitaplar
Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat