Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

ÖĞRENİLMİŞ ÇARESİZLİK HAKKINDA

“Öğrenilmiş Çaresizlik” bir psikoloji terimi. Bir canlının olumsuz bir durum karşısında çıkış yolu bulamamasının doğurduğu bir tür alışkanlık, duygu kaybı. Bu alışkanlık, onu değiştirebileceği, baş edebileceği durumlarda da kontrol ediyor. Daha çok değişik hayvanların eğitiminde bir yöntem olarak kullanılıyor öğrenilmiş çaresizlik. Funda Özsoy Erdoğan, Ötüken Neşriyat yayınları arasında çıkan üçüncü hikaye kitabına Öğrenilmiş Çaresizlik adını vermiş. Yazarın bir söyleşide kendisini hayatın acemisi gibi tarif ettiğini, herkesin kolayca yapıp ettiklerini hayretle izlediğini anlattığını hatırlıyorum. Sanırım aynı söyleşide hayata karşı kırgınlıklarının, bastırılmış öfkelerinin olduğunu da söylüyordu. Funda Özsoy Erdoğan, hayatımızdaki travmaların kökenini çocuklukta arayan bir yazar. Böyle olduğuna inanıyor. Kitabın arka kapak yazısı da bu anlamda bir alıntıyla başlıyor: “ her şey dönüp dolaşıp çocukluğumuza dayanıyor aslında. Mutlu ve kendimizi güvende hissettiğimiz bir çocukluk geçirebildiysek, olaylara bakışımız da, hatta karşı karşıya geldiğimiz olaylara müdahalemiz bile başka türlü olacaktır.” Bunun daha çok çağımızın bir hastalığı olduğunun bilincinde olarak yazıyor hikayelerini. Modern hayatın tekdüzeliği, gündelik ödevler, daha doğrusu bir ödev bilinciyle yaşamak çoğu zaman öğrenilmiş çaresizliğe dönüşüyor. Otobüsler, tramvaylar, saatler, dersler, mesailer, paydoslar, yemek araları, her şey, ama her şey bu hastalığın sebepleri arasında sayılabilir. Funda Özsoy Erdoğan’ın kahramanları bunun farkında bile değiller, ama çoğu bu çaresizliğin birer mağduru olarak gözüküyor. Özsoy, kahramanlarının bir kısmını bilinçli olarak 15 F kodlu otobüs yolcuları arasından seçiyor. Yazarın öğretmen olduğunu biliyoruz. Belki de okula her gün 15 F ile gidip gelmektedir ya da gidip geldiği otobüsü böyle kodlamıştır. Gerçek bir otobüs olması o kadar da önemli değil aslında. Fakat hikayeleri okurken, bu otobüse bindiriyor okurunu yazar. Üsküdar’dan geçip Beylerbeyi sahilinde falan buluyor insan kendini. Yazar da okurla aynı otobüstedir ve yolcuların aksine dikkatleri otobüsün içine yöneliktir. Sanki arka koltuklardan birinde oturup her gün yolculardan birini kendisine kurban seçiyor ve başlıyor onun kaderini yazmaya/ okumaya. Evet, burada yazmakla okumak aynı şey oluyor. Okuyucunun zihninde böyle bir yazar portresinin belirmesi kaçınılmaz. Bu bile Funda Özsoy Erdoğan’ın yazmaya adanmış bir ömür sürdüğünü gösterir. Okura bir duyguyu geçirebilmek, onun gerçekliğiyle ilgili bir şeydir çünkü. Yazar, her kitabında bıkmadan usanmadan yeni teknikler denemeye devam ediyor. Hikayenin sınırlarını zorluyor, anlatmanın imkanlarını araştırıyor. Özellikle Öğrenilmiş Çaresizlik’te bilinç akışı tekniğini ustaca kullandığına şahit oluyoruz. Bu tekniğin kullanımı kitabın adıyla ne kadar da uyum içinde gözüküyor. “Öğrenilmiş Çaresizlik” ile bilinç akışı kadar başka neyin ilişkisi olabilir ki? Zamanda yaptığı sıçramaların da bununla bir ilgisi olduğunu düşünüyorum. Başka bir sebebi daha var bu sıçramaların: Yazar, insanların/ kahramanların hayatına tecessüsle yaklaşmayı sevmiyor, tercih etmiyor. Onların her şeyini bilmek zorunda değil. Okuyucunun da bilmesi gerekenler sınırlı. Hikaye kahramanlarının kişiliklerini ele veren anlara yoğunlaşıyor, onları anlatıyor bize. Çünkü hikayenin an ve anlardan oluştuğunu düşünüyor yazar. Funda Özsoy Erdoğan, bizi 15 F kodlu otobüse bindirip İstanbul içinde bir yerden bir yere götürüyor. Gerçekte ise dünyaları dolaştırıyor. Yolculuk boyunca yazarın temiz Türkçesi ve her gün daha da güzelleşen üslubu eşlik ediyor bize. İlginçtir, hayata karşı kırgınlıklarının, bastırılmış öfkeleri olanların dili değil bu sanki. Dingin, durulmuş bir ruh var bu hikayelerin gerisinde. Kavgaları, bunalımları bile anlatırken dingin olmayı başarabilmiş bir hikayecinin üslubudur bu.



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat