Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

Öğrenilmiş Çaresizlik: Mutsuzlukların ve O Meyus Ruhlarının Kaynağı

“Altı farklı karakteri aynı mekânda resmeden yazar, bu karakterlerin her birinin zihninde yolculuk yaparak, onların geçmişini deşiyor ve şu an yaşadıkları mutsuzlukların ve o meyus ruhlarının kaynağını çekip çıkarıyor çocukluk demlerinin içinden.” Hiç kendi ördüğün duvarların arasında kaldın mı? Belki de çok kolayken çözmek hayatın düğümünü, zaten çözemeyeceğinden emin olduğun meyus bir hale kapıldın mı? Çaren olduğundan bihaber, biçare olduğundan umarsız, kabullenişlerin esiri oldun mu? Funda Özsoy ERDOĞAN’ın “Öğrenilmiş Çaresizlik” adlı son kitabında, yüreklerine takılan zincirleri çıkarmak için çaba göstermeyen, çaresizliği kabullenmiş insanların öyküleri yer alıyor. Kitabın ismi seni yanıltmasın.”Öğrenilmiş çaresizlik” kavramı deneysellikten, davranışçı yaklaşım literatüründen, laboratuvarlardan uzaklaşıp bizzat yaşamın içinde vücut bulmuş hâliyle karşımızda. Bu öykülerin içinde daha yavruyken kalın bir zincirle bacağından bir yere bağlanan, defalarca uğraştığı hâlde kaçamayan, büyüdüğünde ise zincir yerine çok kolay koparabileceği bir iple bağlı olduğu hâlde artık özgürlük kavramını yitirdiği için kaçma teşebbüsünde bulunmayan filler yok. Ya da bu kavramı ortaya atan Dr. Seligman’ın elektrik şokuna maruz kaldığı için panele bastığı halde şoktan kurtulamayan,bu yüzden de asla kabinden çıkamayacağını öğrenen köpekler de yok. Ve ya küçük balıkları yemek için defalarca denemiş ve her seferinde küçük balıklarla arasındaki cam bölmeye çarpmış en sonunda cam bölme kalktığı hâlde denemekten vazgeçmiş, çaresizliği öğrenmiş köpek balıklarını da okumuyoruz kitapta. Deneylerden uzak ancak yaşamın içinde çaresizliği öğrenen insanların hikâyeleri mevcut. Altı farklı karakteri aynı mekânda resmeden yazar, bu karakterlerin her birinin zihninde yolculuk yaparak, onların geçmişini deşiyor ve şu an yaşadıkları mutsuzlukların ve o meyus ruhlarının kaynağını çekip çıkarıyor çocukluk demlerinin içinden. Yazar, karakterlerin kendilerine hapis kıldıkları yaşamlarının anahtarını, kâh çekip giden bir annede, kâh içkici bir babada ama çoğunlukla çocukluk kahramanlarının belleklerinde bıraktığı izlerde iz sürerek buluyor ve bize sunuyor. Bu insanların tek ortak noktaları bir sabah aynı otobüse binmek değil elbette. Bunu her bir karakterin öyküsünü okudukça anlıyoruz ki bu da kitabın kurgusunu beğenmenizi sağlıyor. Hepsi de yaşamlarındaki durumlarını değiştirebileceklerine olan inançlarını kaybetmiş, hem kendilerine hem çevrelerine güvenmeyi bırakalı çok olmuş. Nişanlısı ile aynı dili konuşmadığı hâlde, bütün kararları tek başına alan nişanlısına karşı sesini çıkarmayan bir genç kıza da rastlıyoruz kitapta. Üvey anne dayağına ve dışlamasına maruz kala kala sokakları kendinde anne edinen bir sokak çocuğuna da. Ya da şiddet mağduru ancak boşanmayı aklından bile geçirmeyen bir kadının hikâyesine de rastlayabiliyoruz. Belki hikâyeler tanıdık bildik gibi görünse de çocukluklarıyla ilişkilendirme ve psikolojik derinliklerine inme bakımından yazar bu bildik konulara farklı bakışını ortaya koyuyor. Öykü kahramanlarından birini kendinize benzetmeniz, klasik bir söylem belki ama kendinizden bir şeyler bulmanız da pekâla mümkün. Çünkü bizim de heybemizi açıp baksak “Ne yaparsam yapayım, hiçbir şeyi değiştiremiyorum.” dediğimiz zamanlarımız, belki depresyonlarımız ve umutsuzluklarımız duruyordur. Unuttuğumuzu sandığımız kötü anlarımız; şu an aldığımız kararlarda, olaylara verdiğimiz tepkilerde kendini ele veriyor bile olabilir. Fakat feleğin sillesini kendine neden edinmiş,umutsuzluklarını içinde biriktirmiş, yaşamı hem kendine hem çevresine zindan eden kişilerden olmamak gerek. Deneysel olarak bile Seligman’ın deneyinde sekiz denekten ikisi kabinden çıkabildi. Kabinden kurtulabilenler ancak şokun kesilmeyeceğine şartlanmalarına rağmen denemekten vazgeçmeyenlerdi. Umutsuzluğa ve yeise kapılmak bizi daha da dibe itmekten başka ne işe yarar? Geçmişin hortlakları, bugünümüzü basmasın; geçmişte canımızı acıtan dikenler şimdi de batmasın, kanatmasın eski yaraları yine yeniden… “Zihninizdeki ve yüreğinizdeki çaresizliği atarsanız, zalimler besinlerinden yoksun kalır.” diyor Buda. Geçmişin elleri boğmasın bizi, bırakalım tatsız bir anı olarak kalsın. Ya dinleyelim yeise kapılma diyen Rabb’i ya da sevinsin umutsuzluğumuzla doyan zalimler. Bize, küçük öykülerde çaresizliği, kabullenişleri, ses çıkarmayışları geçmiş bağlantılarıyla birlikte irdeleyip sunan bizim de kendimizce bir sorgulamaya girmemize neden olan yazarın kalemine sağlık. Kitap hakkında sohbetimi Behçet NECATİGİL’in şiirinden bir bölümle noktalıyorum. … Düşün… Kim üzebilir seni senden başka? Kim doldurabilir içindeki boşluğu sen istemezsen? Kim mutlu edebilir seni, sen hazır değilsen? Kim yıkar, yıpratır seni sen izin vermezsen? Kim sever seni, sen kendini sevmezsen? Her şey sende başlar, sende biter… Yeter ki yürekli ol, tükenme, tüketme, tükettirme içindeki yaşama sevgisini… Hep hatırla: “Çaresizseniz, Çare “sizsiniz”…



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat