Sepetim 0
Sepetinizde ürün bulunmuyor

Yaşasın Yaşlılık!

Belma Aksun, 1938 doğumlu bir yazar. Uzun yıllar Tercüman Gazetesi’nde çalışmış, gazetede kadın köşeleri hazırlamış, kadın ansiklopedilerinde koordinatörlük yapmış, pek çok telif ve tercüme esere imza atmış yazarın Ötüken’den çıkan ikinci hikâye kitabı “Yaşlılığa Methiye” , aslında yaşlılığa gülümseyen bir bilge insanın kitabı. Oysa düşüncesi bile ürkütücüdür yaşlılığın; artık gençliğinizi ardınızda bırakmışsınızdır, ölümün kapınızı çalması daha bir yakındır; hastalıklar, ağrılar sızılar ve emeklilikle beraber, aktif iş hayatından çekilişin verdiği boşluk duygusu. Ama işte Belma Aksun, doğum tarihine baktığınızda bizzat kendisinin de tecrübe ettiği yaşlılığın hiç de öyle olmadığını, daha doğrusu eğer istersek öyle olmayabileceğini anlatıyor “Yaşlılığa Methiye” kitabında. Daha kitap kapağının üst köşesine iliştirten “yeis semtine uğramayan, umudunu hiç yitirmeyen, ihtiyatlığa bile övgü düzebilen, kendisiyle barışık insanların öyküleri” sözü, sizi kitabın içindeki hayatlara hazırlıyor; ilk hikâyeden başlayarak, kitaptaki otuz dört hikâye boyunca yazarın iyimserliği sizi sarıp sarmalıyor. Mahmut Şevket Esendal’ın hikâyelerindeki o güneşli atmosferi yeniden solur gibi oldum “Yaşlılığa Methiye”deki hikâyeleri okurken. Belma Aksun’un o içimi ışıklandıran yazarla kan bağı beni nasıl mutlu etti, bilseniz! Demek hala, var oluş trajedisine takılıp da ruhumuzu karanlık bir dehlizin içinde ölüme yazgılı bir bulanımla resmeden günümüz yazarlarına rağmen; edebiyatı, hayatın inceliklerini, güzelliklerini, an’ın içine sığdırılabilen, koca bir ömrün iyimserliklerini anlatan yazarlar da var! İyi ki var! İnsan yaşlıyken de hayattan zevk almayı bilmeli, evet. Onca sıkıntılar bizler için; bizler için elbet ağlamalar ve de gülmeler. Bir mevsimin bitip de diğerinin onun yerini alması gibidir sanki hayatın kendisi. Nasıl bakarsanız hayata, öyle görürsünüz. İyimserliğini hiç bozmadan, gülümseyebilmenin nimetlerini işaret eden bu hikâyeler, bana çok iyi geldi. Sakın bu sözlerime kanıp da hep güllük gülistanlık olaylara değindiğini sanmayın bu hikâyelerin. Yapılan iyiliğe nankörlük ederek karşılık veren birine öfkelenmek yerine, ona yaşlılığın bilgeliğinden yararlanarak hiç tepki gösterilmediğinde, bunun verilecek en iyi ceza olduğunu anlatıyor mesela “Nankör” hikâyesi. Veya yıllarsa sabredip evlenme teklifi beklediği bir erkeğin aslında hiç de buna değmeyeceğini çok geç anlamış olmanın dahi, hiç anlamamaktan daha iyi olduğunu öğreniyorsunuz “Pahalı Bir Hayat Tecrübesi” hikayesinde. Hele hele ilk genç kızlık çağında ellerden düşürülmeyen o aşk romanları yok mu hani, insanın ayaklarını yerden kesen ve bir beyaz atlı prens hayali kurduran genç kızlara; ah, o romanlar yüzünden yanlış evlilikler yapan ve mutsuz olan nice genç kız vardır ya; işte genç kızlığında kendini o aşk romanlarından uzak tutup da şimdi altmışını geride bıraktıktan sonra bu romanları okumanın tehlikesiz zevkini anlatır “Büyüklere Masallar” hikâyesi. İhanete uğramış kadınlar da vardır kitapta, eğitimini yarım bırakmış, evine adamış kendini, gün gelip bir başka kadının varlığı ile yıkılmış. Ama kısa bir süre için. Zira Belma Aksun, her zaman bir çıkışın olduğunu satır aralarına öyle bir serpiştirmiş, iyimserliğini öyle bir hissettirmiş ki bütün hikâyeler boyunca, karanlık anlarda bile uzaktaki o ışığı görebiliyorsunuz. Eninde sonunda yazarın söyleyişiyle: “Amaan sen de! Kışsa kış, önümüz bahar, yaz! Daha ötesi var mı?” İşte böyle; elbet kara gün kararıp kalmayacaktır, bahar yüzünü er geç gösterecektir, yeter ki dik dur, sabret, dirayetli ol, kendine güven, gelip geçici olduğuna inan olumsuzlukların! Bir şey, ufacık bir şey, bir yıldız çiçeği bile yetebilir bunun için ya da yıllardır görüşülmeyen bir arkadaşla karşılaşmak, o en bulutlu anında hayatın, gelen bir telefon, hayatın o asık yüzünün çizgilerini yumuşatabilir. Kitaptaki hikâyelerde pek çok yaşlı karakterler yer alıyor. Emekliliği bir fırsat kabul edip, hayatın başka renklerini keşfeden yaşlılar olduğu gibi, hala gençlik enerjisini tüketmeyip içinden geldiği gibi coşkuyla yaşayan yaşlılar… Bazı hikâyelerin kahramanları genç, hatta çocuk olmakla birlikte, onlar da en sıkıntılı anlarında büyük annelerinin gölgesini üzerlerinde hisseden kişiler. Tıpkı “İlahi Yıldız Çiçeği, Sen Çok Yaşa E mi?” hikâyesinde, yeni taşındığı mekânda, kendisini yalnız hissederken, rahmetli babaannesinin gözdesi yıldız çiçekleriyle karşılaştığında, o yabancılıktan kurtulan delikanlı gibi. Vesselam, huzurlu, bilgece yaşayan yaşlıların olduğu bir dünya, güzel bir dünyadır sevgili okur. Bize bu dünyanın kapılarını aralayan “Yaşlılığa Methiye” kitabı da güzel bir kitap. Adeta tatlı dilli bir yaşlı insanın ağzından bal damlayan o sade anlatımı ile hemen sizi saracak, otuz dört hikaye boyunca sizi gönül evinde misafir edecek bu kitap. En iyisi son sözü yazar söylesin, dünyanın gelip geçici heveslerine artık yüz vermeyen, tüm bilge yaşlılar adına: “Şimdi bu yetmişli yaşlarımda kendimi tıpkı çocukluk günlerimdeki gibi özgür, pervasız, başıma buyruk hissediyorum. Milton’un “Kaybolmuş Cennet”ini bulmuş gibiyim. Yıllar önce yitirdiğim, bir daha asla bulabileceğime ihtimal dahi vermediğim, çocukluğumdaki o pervasız, umursamaz, alabildiğine özgür kimliğime, kişiliğime kavuştum. Yaşasın yaşlılık!”



Kitabınız sepetinize eklendi
Kapat